Ukrayna’nın doğusunda 2014’te Rusya destekli ayrılıkçıların start verdiği çatışmalarda ateşkes yürürlükte olsa da bölgede sıcak çatışma ihtimali ortadan kalkmış değil.
Uzun bir dönem Sovyetler Birliği’ne (SB) bağlı bir cumhuriyet olarak varlığını sürdüren Ukrayna, 1991’de bağımsızlığını kazandı. Ancak ülkeyi Rusya yanlısı iktidarlar yönetmeye başladı.
Ülkenin ikinci Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma, 10 yıldan fazla bir süre iktidarda kaldı. Kötüleşen ekonomi, artan yolsuzluk iddiaları ile Bağımsızlık Meydan’ında başlayan “Turuncu Devrim” protestoları ise Kuçma iktidarını devirdi.
Batı yanlısı iktidarların yönetimindeki Ukrayna, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini geliştirmeye çabalasa da ülkenin süregelen ekonomik sorunlarına çözüm üretemediği gibi yolsuzluk iddialarının dilden dile dolaşmasına da engel olamadı.
Nihayetinde, ülkenin doğusunda yoğunlaşan nüfusun geniş katılımıyla yapılan ve yolsuzluk iddialarıyla sarsılan Batı yanlısı Başbakan Yulya Timoşenko liderliğindeki hükümet, 7 Şubat 2010’da gerçekleştirilen seçimleri kaybetti.
Ve Rusya yanlısı olarak bilinen Viktor Yanukoviç iktidara geldi.
Batı yanlılarına karşı Rusya’nın zaferi
Esasen Turuncu Devrim ile başlayan daha sonra Rus yanlısı Yanukoviç’in iktidara gelmesiyle devam eden süreç, daha da keskinleşerek ilerledi. Zira, yeni iktidar AB’yle ortaklık anlaşmasının imzalanacağı Vilnus Zirvesi’nden 10 gün önce anlaşmadan tek taraflı çekildiğini duyurdu.
Ekonomik olarak zorluklar yaşayan Ukrayna, AB ile imzalamadığı anlaşmayı, Rusya ile 2013’ün aralık ayında imzaladı. Moskova’da imzalanan bu anlaşmanın içeriğinde, ekonomik krizle mücadele halindeki Ukrayna’ya 15 milyar dolarlık devlet tahvili satın alarak yardımda bulunulacağı sözü veriliyordu. Ayrıca Ukrayna’nın Rusya’dan aldığı doğal gazda da indirime gidildi.
Ancak tüm bunlar, Yanukoviç iktidarına karşı artan tepkiyi ve gösterileri engellemedi. Çünkü ülke kamuoyu Rus yanlısı iktidar politikalarının yanı sıra Yanukoviç ve çevresi hakkındaki yolsuzluk iddialarına da tepkiliydi.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda, muhalefet partileri halkı sokaklara davet etti ve 21 Kasım 2013 tarihinde Turuncu Devrim gösterileri gibi Bağımsızlık Meydanı’nda protesto gösterileri başladı.
22 Şubat 2014’te parlamentonun Yanukoviç’i görevden almasına kadar süren gösterilerde yüzlerce kişi hayatını kaybetti, yüzlerce gösterici de yaralandı.
Yanukoviç, 22 Şubat 2014’te Rusya’ya kaçtı.
Parlamento sadece Yanukoviç’i görevden almakla kalmadı.
Ukrayna Parlamentosu 22-23 Şubat’ta yapılan oylamalarda 48 saat içinde almış olduğu kritik kararları hayata geçirdi. Buna göre, 2 yıla yakın Harkov’da tutuklu bulunan Yuliya Timoşenko serbest kalacak ve 25 Mayıs’ta erken seçimler yapılacaktı.
Bu gelişmelerin ardından parlamento, Rusça ve diğer dillerin çok kültürlü bölgelerde resmi dil olarak kabul edilmesini kapsayan kararı geri çekti. Bu durum, Rus kökenli ve Yanukoviç taraftarı kesimin Kırım, Donetsk ve Lugansk’ta protesto gösterilerine başlamasına yol açtı.
Bu gelişmeleri yakından takip eden aktörlerin başında Rusya geliyordu. Rusya, hem desteklediği iktidarın devrilmesine tepki gösteriyor hem de yeni aktörleri meşru görmüyordu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “‘Şu anki yönetim meşru mu? Parlamentonun bir bölümü evet ancak diğer kalanları hayır. Orada tek bir yasal Cumhurbaşkanı vardır: O da Yanukoviç’tir” ifadelerini kullandı.
Rus yanlısı gösteriler devam ederken, Rusya tarafından Kırım ve Donbas (Donbass olarak da biliniyor) bölgesine asker ve askeri araç-gereçlerin yollanmasıyla durum daha da karmaşık hale geldi ve doğal olarak, yaşananlar bir iç savaşa doğru evrilme tehlikesi gösterdi.
Kremlin ilk başta Ukrayna’daki şiddetli olaylarla ilgili rahatsızlığını belirtmiş olsa da olayların Doğu Ukrayna ve Kırım’a sıçraması üzerine kendi etki alanını korumak adına Kırım Havalimanı’na askeri birlikleri indirdi.
Ayrıca Yanukoviç’e yakın olarak bilinen Kırım Özerk Cumhuriyeti Başbakanı Anotoliy Mogilov’un görevden alınması da Rus müdahalesi ve Rusya’nın dengelerin kendi aleyhine gelişmesini engelleme çabası olarak öne çıktı.
Rusya’nın Tepkisi: Kırım’ın ilhakı
Kırım, tarih boyunca her dönem stratejik öneme sahip olmuş bir bölge. Coğrafi konumu da bu önemin en temel yapı taşlarından birini oluşturuyor.
Kırım, 1774 yılında Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile birlikte bağımsızlığını kazandı. Ancak bağımsızlık yılları fazla uzun sürmedi. Rus Çariçesi II. Katerina tarafından ilhak edildi.
1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak bölge, SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) bir parçası haline getirildi ve Preyaslav Antlaşması’nın (1654) 300. yıl dönümü hediyesi olarak dönenin SB lideri Nikita Kruşçev tarafından 1954 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bırakıldı.
1991’de SSCB’nin dağılmasıyla bağımsız Ukrayna’nın egemenliğinde kalan Kırım, ülkenin ilk anayasası olan 1996 Ukrayna Anayasası’nda özerk cumhuriyet statüsü aldı. Anayasa’daki ‘‘Kırım Özerk Cumhuriyeti’’ başlığının 134. maddesinde Kırım Özerk Cumhuriyeti, Ukrayna’nın bölünmez bir parçası kabul edildi.
Rusya’nın Kırım’a bakış açısı ve ilgisine bakıldığında, ilk olarak o bölgede yaşayan Rus nüfusu dikkat çekiyor. Yaklaşık 2,5 milyon nüfusa sahip olan Kırım’da Rusların oranı yüzde 58,3 iken Ukraynalıların oranı yüzde 24,3 ve Kırım Tatar Türklerinin oranı yüzde 12.
Rusya’nın parçası olmaya giden süreç
Yukarıda bahsi geçen protesto gösterilerin ardından Putin, Yanukoviç’in görevden alınması ve sokak protestolarının sorumlusu olarak Ukraynalı radikalleri, aşırı sağcı grupları ve Batı’yı işaret etti ve bu olaylara kesinlikle tepkisiz kalamayacaklarını duyurdu.
Putin’in demeçlerinden sonra 27 Şubat 2014’te Rus askerleri Kırım’a girdi ve birçok kamu binası yanında Yüksek Meclis de olmak üzere pek çok kurumu kontrol altına aldı. Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi, Rus birliklerinin denetimi altında aldığı kararla 25 Nisan 2014’te halk oylamasına gitmeyi onayladı ancak daha sonra yalnızca Rus milletvekillerinin katılımıyla yapılan oturumda, referandumun daha erken bir tarihe alınarak 16 Mart’ta düzenlenmesi kararlaştırıldı.
Daha hızlı hareket etmek isteyen Yüksek Meclis, bu kez 6 Mart tarihinde Kırım’ın direkt olarak Rusya’ya bağlanmasını onayladı. Ayrıca 11 Mart’ta bir başka oturumda halk oylaması sonucunu beklemeden alınan kararla Ukrayna’dan bağımsızlığını duyurdu.
Hem Ukrayna hem AB, ABD ve diğer uluslararası aktörlerin tepkilerine rağmen, Kırım Yüksek Meclisi kararında ısrar ederek Rusya’nın gözetimi ve koruyuculuğunda 16 Mart’ta halk oylamasına gitti.
Ukraynalılar ve Kırım Türklerinin çoğunlukla boykot ettiği bu halk oylaması, yüzde 97 gibi yüksek bir oranla Rusya’nın parçası olmayı kabul eden kararla neticelendi.
Kırım’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke Rusya oldu.
Ukrayna’da kapanmayan perde: Donbas
Ukrayna, ülke olarak bağımsızlığından günümüze kadar birçok sıkıntılarla yüzleşmek zorunda kaldı. Serbest piyasaya geçiş sancıları, yolsuzluklar, ekonomik krizler ve oligarkların varlığı sıkıntılardan başlıcaları. Bu sorunlardan biri olan iki toplumluluk ise ülkeyi doğu ve batı olarak bölme noktasına getirdi.
Ukrayna’nın doğu bölgeleri olan Donetsk ve Lugansk ile beraber, Don ırmağı boyunca Rusya’nın batı kesiminin bir kısmını da içine alan havza Donbas olarak adlandırılıyor.
Donbas neden önemli?
Zengin kömür rezervlerine sahip Donbas bölgesi hem Ukrayna hem de Rusya için oldukça önemli. Ukrayna, ekonomik olarak bölgeden gelir elde ederken, Rusya da Rus kökenlilerin çoğunluğu oluşturduğu bölgeyle yakından ilgili.
Donbas, 100 milyon ton kömür rezervi ile Avrupa’nın 4. büyük maden bölgesi. Diğer adıyla Donets Havzası, Ukrayna topraklarının sadece yüzde 5’ini oluşturuyor. Halkın yüzde 10’u burada yaşıyor ve gayrisafi milli hasılanın (GSMH) yüzde 20’sini bu bölge sağlıyor. Ukrayna’nın ihracatının dörtte biri de yine bu bölgeden yapılıyor.
Ayrıca Donbas bölgesi her iki sınırda da ağır sanayi kompleksleri ve madencilik sektörünün yoğunlaştığı önemli bir merkez.
Sovyetler Birliği döneminde Moskova’dan yönetilen bölgedeki maden işletmelerinin bağımsızlıkla birlikte üretimleri düştü ve istihdam sorunları başladı. Bunun üzerine Rusya ile Ukrayna arasında Temmuz 1993’te ‘‘Don Havzası (Donbas) Serbest Ticaret Bölgesi’’ oluşturulması için anlaşma yapıldı.
Bağımsızlığını kazanan Ukrayna günümüze dek dönem dönem Donbas bölgesinden yükselen ayrılık talebleriyle karşı karşıya kaldı. Nitekim Yanukoviç’in devrilmesiyle birlikte Donbas’ta Rusya yanlıları tarafından yeniden ayrılık talepleri gündeme geldi ve silah kullanımıyla birlikte en ciddi çatışmalar başlamış oldu.
Yanukoviç’in ülkeyi terk ederek Rusya’ya sığınmasıyla birlikte, Rus ayrılıkçılar Donbas’ta silahlı mücadeleye girişti ve kısa bir sürede Rusya’nın da yardımıyla devlet binalarına saldırarak 2014’ün mart ayında Güneydoğu Ukrayna’nın bir bölümüne hakim oldu.
Donbas’ta sıcak çatışmalar
Ukrayna Parlamentosunda alınan kararların akabinde ülkenin doğu bölgesinde başlayan gösteriler 6 Nisan 2014’te sıcak çatışmaya dönüştü. Donetsk Havzası’nda bulunan bütün kentlerde organize silahlı saldırılar görülmeye başladı.
Rusya’nın doğrudan asker ve silah desteği verdiği iddialarının da olduğu çatışmalara Ukrayna Ordusu’nun müdahalesi gecikti.